Links to the old web pages of KKE

The international sites of KKE gradually move to a new page format. You can find the previous versions of the already upgraded pages (with all their content) following these links:

Türk-Yunan ilişkileri geniş emperyalist rekabet içine sıkışmış durumda

Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komite Üyesi ve Uluslararası İlişkiler Yöneticisi Eliseos Vagenas, Türk-Yunan istikşafi görüşmeleri çerçevesinde yapılan son tura ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.

AKP hükümeti, Avrupa Birliği (AB) ilişkileri konusunda neredeyse bir U dönüşü yaptı, Erdoğan'sa bazı Avrupa liderlerine karşı düşmanca tavrını tamamen değiştirdi. Türkiye halkı olarak, Erdoğan hükümetinin bu keskin manevralarına çok alışkınız. Peki bu hamle Yunanistan'da nasıl yorumlandı?

Türkiye, bir NATO üyesi, AB'nin bir "stratejik müttefiki". Gümrük Birliği ve mülteci anlaşması konusunda Avraupa'yla müzakerelerde bulunuyor. Almanya, İtalya ve İspanya'yla farklı aşamalarda olan belli ekonomik ve askeri ilişkileri var. Türk halkı yerine ülke burjuvazisinin çıkarlarını öne koyan Erdoğan hükümeti, Türkiye'yi Rusya ve Çin gibi rakiplerinin yaratacağı, kendi tabirleriyle, "kötü etkiden" uzak tutmak isteyen Avrupa-Atlantik güçleriyle sürekli doğu esnafı tipi pazarlıklar yürütüyor. Buradaki jeopolitik rekabetin bir diğer etmeni ise, burjuva siyasetçilerin bölgemizdeki enerji kaynakları, transfer yolları, jeopolitik destekçiler ve pazardan pay kapma mücadelesini gizleyemeyen çeşitli manevraları.

Bu istikşafi görüşmelerden ne bekliyorsunuz?

Bölgemizdeki genel gelişmelere ve Yunan-Türk ilişkilerinin gidişatına dair endişelerimizi birçok sefer dile getirdik. Ege ve Doğu Akdeniz'de gözü olan enerji şirketlerinin ortak sömürüsüne uzlaşmacı bir çözüm bulma girişimleriyle bölgede yoğunlaşmalar ve keskinleşmeler bir arada gerçekleşecek. Son yıllarda, bu görüşmelerden 60 tur gerçekleşti, bunun yanında NATO ve AB çerçevesinde onlarca toplantı yapıldı. Her şeyden önce burada mesele, iki taraf arasında, Yunan hükümetinin istikşafi görüşmelerin yeniden başlatılması yönünde açıklama yapmasıyla sonunda giderilmiş olan "iletişim eksikliği" bulunması değil. Burada sorun, bu görüşmelerin içeriğine bölgede gerilimin yükselmesinden sorumlu olan ABD, NATO ve AB'nin müdahale etmesi, çatışma ortamı yaratılması ve Türkiye burjuvazisinin bölgedeki taleplerinin hoş görülmesi. Böylece, Yunan-Türk ilişkileri, halkların barış ve güvenliğini görümeler olsun veya olmasın tehdit eden geniş emperyalist rekabet ve planlar içerisine sıkışmış durumda.

Yunan parlamentosu, son olarak İyon Denizi'nde karasularının 6 deniz milinden 12 deniz miline genişletilmesine dönük revizeyi onayladı. Bu kararın amacı ve zamanlaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin de parlamentoda temsil gücünüz var ve sizin bu karara çekimser kalan tek parti olduğunuzu biliyoruz. Bu meselede duruşunuz nedir?

YKP, sınır meselelerine, onları belirleyen anlaşmalara, bu bu anlaşmalardan doğan egemenlik haklarına dikkatli yaklaşıyor. İki ülkenin de Uluslararası Deniz Yasası Sözleşmesi'ne dayanarak 12 deniz mili genişletebileceği karasuları meslesi de buna dahil. Bunu bir hak olarak görüyoruz. Türkiye de halihazırda Karadeniz ve Doğu Akdeniz'de karasularını genişletmiş durumda. Bu hem ülkemizin hem de Türkiye'nin hakkı. İki kıyı arasındaki mesafenin 24 milden küçük olduğu alanlardaysa eşit dağılım prensibi izlenmeli. Münhasır ekonomik bölgelere yönelik Uluslararası Hukuk'un gereklilikleri eşit bir şekilde yerine getirilmeli.

Ülkenin egemenlik haklarına ilişkin konular şüphesiz ki YKP'yi ilgilendiriyor, çünkü işçi sınıfının ve Yunanistan halkının partisi olarak, farklı bir sosyo ekonomik ve siyasi durumda, emperyalist birliklerin parçası olmayan, halkın ekonomiyi ve iktidarı elinde tuttuğu bir Yunanistan'da doğal kaynaklar halkın çıkarına kullanılır, bu tüm halklar için geçerlidir. Bugün, aksine bu doğal kaynakları tekeller almaya çalışıyor, bunun sonucunda halk bu kaynaklardan yararlanamıyor. Bu koşullar, burjuva rekabetinin bedelini kanıyla ödeme tehlikesiyle karşı karşıya olan halk için ve çevre için ağır sonuçlar doğurabilir. YKP, İyon Denizi'ndeki karasularının genişletilmesine ilişkin Yunanistan Parlamentosu'nda yapılan tartışmalar sırasında tüm bunları vurguladı çünkü tüm bu çelişkileri görüyoruz ve SYRIZA gibi diğer burjuva partilerinin desteğini alan ND hükümetinin çeşitli hamleleriyle Ege Denizi'nin "ortak sömürüye" doğru götürdüğünü düşünüyoruz. Bu hamleler, halkın yerine büyük sermaye ve NATO'nun güneydoğu müttefikleri lehine egemenlik haklarından feragat etmeyi içeriyor.

Yunanistan'ın askeri harcamaları, dünya genelinde görülen bir pandeminin olduğu bir dönemde artıyor. Tüm bunların Yunanistan ekonomisine maliyeti ne? Hükümet, Fransız tipi Rafale uçağı, ABD'li F-35 uçağı ithalatlarını nasıl gerekçelendiriyor? Aynı zamanda hükümetin yalnızca silah satın almadığını, NATO ve ABD üsleri için daha fazla bölgesel alan açtığını gözlemliyoruz. Tüm bu askerileşme kime hizmet edecek?

Burada, ülkenin silahlı kuvvetlerinin "savunma gücünü" kuvvetlendirme adına halk tarafından ödenen milyarlardan bahsediliyor. ND, SYRIZA ve PASOK'un burjuva hükümetleri, askeri açıdan daha güçlü olduğu açık olan Türkiye'nin Kıbrıs'ın bir bölümünü işgal etmeye devam etmesi, Suriye'yi istila etmesi, yerleşmin dahi olmadığı Yunan adalarının egemenliğini ve sınırlarını belirleyen anlaşmalarını sorgulaması, bunları yaparken Yunanistan'ı Uluslararası Deniz Kanunu'nu uygulaması durumunda savaşla tehdit etmesi (1995'ten bu yana savaş nedeni var) üzerine "Türk tehlikesi" uyarısında bulunuyor. Öte yandan, şu paradoksa şahit oluyoruz: İki NATO üyesi devlet (ABD ve Fransa) bir başka NATO üyesi devlete (Yunanistan), kendisini üçüncü bir NATO üyesi ülkeden (Türkiye) koruması için silah satıyor.

YKP, tüm bu yıllar boyunca, halk karşıtı bütçelere ve askeri harcamalara karşı oy kullandı. Parti, halkımıza bu harcamaların ülkemizin gerçek savunma ihtiyaçları kriterlerine değil, NATO'nun ihtiyaçlarına dayalı olduğunu, daha fazla kâr amaçlayan, ülkeyi emperyalist plan ve müdahalelerin daha derinine iten, ülkemize yabancı ABD-NATO üsleri açan, halkımızı halkın çıkarlarıyla ilgisi olmayan rekabetlere sıkıştıran Yunanistan burjuvazisinin planlarına hizmet etmek için yapıldığını vurguluyor.

Halklar, 2021'e daha iyi bir dünya için bazı umutlarla, ancak aynı zamanda daha fazla korku ve soru işaretleriyle girdi. Sizce, sınırlara ve bölgedeki kaynakların paylaşımına ilişkin en adil ve haklı çözüm nedir?

Sınırlar ve onları belirleyen anlaşmalar sorgulanamaz. Bu ,1923'te imzalanan Lozan Anlaşması ve 1947'de imzalanan Paris Anlaşması için de geçerli, çünkü hayatın bize gösterdiği gibi, sınırlar her zaman kan dökülmesiyle değişiyor ve halklara dayanılmaz acılar vermesine, kayıplara, yurdu terk etmelere ve maddi hasarlara neden oluyor. İşçiler, bunları sorgulamaya yönelik tüm girişimlere direnmeli. Türk-Yunan ilişkilerine dair sorunlar, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri içeriyor. Ne yazık ki, bu konular, emperyalist rekabete ve burjuvazi ve emperyalist ittifaklar arasında görülen çelişkilerin içine kitlenmiş durumda. Bu nedenle bunu çözmek ve çözüm yolunu bulmak zor. Halkın yönetimde olduğu işçi iktidarının koşullarında,  halkın zenginliği ve ortak çalışması için var olacak olan refah kaynakları, tekelci kapitalizm, yani emperyalizm koşullarında tekeller arasında savaşlara ve ekolojik felaketlere neden olan ihtilaf kaynağı durumunda.

Halklarımız, Yunanistan ve Türkiye halkları, çözüme kavuşabilir ve kavuşmalı! Günlük ihtiyaçlarını karşılamaya dayalı, anlaşmaya dönük ve barış içinde hak ettikleri hayatı yaşayabilir. Ancak, bu sadece geleceklerini altını oyanlarla, yani azınlık bir kesimin, sömürücülerin müttefiklerinin çıkarlarıyla çatışarak gerçekleşebilir. 2021, YKP ve TKP arasındaki yakın yoldaşça ilişkinin devamlılığının, ortak hareketin ve iki halkın çıkarları için iki ülkedeki komünist partilerin önemli ölçüde güçlenmesinin da koşulu olan bu kırılma doğrultusunun başlangıç noktası olmalı.

 

https://sol.org.tr/haber/turk-yunan-iliskileri-genis-emperyalist-rekabet-icine-sikismis-durumda-24930