Links to the old web pages of KKE
İşçilerin düşmanı ortaktır
Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) ve yerel seçimler yaklaşırken Trakya geçen hafta seçim tartışmalarında ön plana çıktı. Gerici Yunan çevrelerle bağları iyi bilinen ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan ödüller almış olan müslüman azınlığın adayı Roman Sabiha Süleyman, SYRIZA’nın AP listesine dahil oldu ve daha sonra çekildi (haberlere göre, SYRIZA’nın azınlık milletvekilleri ve Türk Konsolosluğu’nun tepkileri üzerine). Ve tüm bunlar milliyetçi söylemlerin değirmenine su taşıyan kozmopolit bir tartışma ekseninde şekillendi. Eşzamanlı olarak SYRIZA’nın bölgesel listesinden aday olan sözde “İskeçe Türk Derneği”nin eski başkanı da protestolara dayanamayarak istifa etti. Bu dernek milliyetçi azınlığın partisi DEB’i destekliyor ve Türkiye’deki milliyetçi çevrelerle ve özel olarak da aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile ilişkileri olduğu biliniyor. SYRIZA kendisini savunmak için yaptığı açıklamada, hükümetteki Yeni Demokrasi (YD) ve PASOK partilerinin de MHP lideri Devlet Bahçeli’yle ilişkisi olduğunu belirtti.
Kuşkusuz tüm bu gelişmeler sözde “Avrupa Sol Partisi”ni yönlendiren “solcu” SYRIZA’nın niteliğini daha iyi gözler önüne serdi. Ve bu örnekte SYRIZA saflarındaki milliyetçiliği ve sermaye kozmopolitliğini sindirmeye çalışan klasik bir burjuva partisi gibi davrandı. Hal böyleyken bu oluşum; kapitalistlerin, işadamlarının çıkarlarını daha iyi yönetme sözü veren ve kapitalist iyileştirmeleri destekleyecek bir güç olarak Müslüman azınlığın emekçilerinin çıkarlarını ifade edemez ve Yunanistan’ın gençleri, kadınları, işsizleri, yoksul köylüleri ve işçi sınıfının ayrılmaz bir parçası olan çıkarlarını savunamaz. Bu yüzden, bölgede her zaman azınlıkları kullanmaya çalışan emperyalist planların yanı sıra burjuvalar arası rekabete de oynamaktadır. SYRIZA’nın yaptığı budur, “yeni” partiden ne anladığını da göstermektedir.
Her durumda, çeşit çeşit sermaye çıkarı, mal ve enerji sevkiyatlarına bağlanan stratejik bir konumu olan “Trakya’nın kalkınması” planları olduğunu biliyoruz. Bunlar, ister Yunanistan’daki, ister Türkiye’deki milliyetçi çevrelerle ya da AB ve NATO gibi emperyalist merkezlerle bağlantılı olsun, azınlığın temsilcisi olduğunu iddia eden çeşitli gruplar tarafından dillendiriliyor. Burjuvaların kendi içindeki, milliyetçi merkezler ve emperyalizm arası uyuşmazlıkları da kollayan bu oyunun, SYRIZA’nın kendi kirli siyasi faaliyetlerini hasır altı etmek için gündeme getirdiği enternasyonalizmle bir bağlantısı yoktur. Ve kuşkusuz, etnik ve dinsel farklılıkları yeniden üretmenin enternasyonalist bir yanı yoktur.
SYRIZA’nın tercihleri, diğer partilerin olduğu gibi, oportünizm ve oy avcılığının nerelere varabileceğini gözler önüne sermektedir. Özellikle YD ve PASOK gibi burjuva partilerinin tümünde, birçok azınlık milletvekili ve siyasetçi aynı oyunu oynamaktadır. Ve “azınlık”, “ulusal” ve “dinsel” meseleleri işine geldiği gibi alevlendiren çeşitli emperyalist merkezlerin yararlandığı sözde “kendini kolektif tanımlama” gerekçesini öne sürmektedirler. ABD ve AB bu gerekçeyi ileri sürmede başı çekmektedir.
Mevcut azınlık sorunları, burjuvazi ve diğer milliyetçi güçler tarafından Yunanistan ve Türkiye, güçlü kapitalist ülkeler ve emperyalist merkezler arasındaki emperyalistler arası, kapitalistler arası, burjuvalar arası uyuşmazlıklara dahil edilmekte, bu şekilde azınlık emekçilerinin bilinci bulandırılmaktadır. Azınlıkları özellikle etkileyen diğer ciddi sorunlar gözardı edilmektedir. Bunlar arasında yüzlerce kişiyi göç etmeye zorlayan artan işsizlik, azınlıkların büyük çoğunluğunun çalıştığı inşaat ve tütün üretimi gibi sektörlerde kapitalist kalkınma yolunun ve AB’nin ortaya çıkarttığı sonuçlar sayılabilir.
Yunanistan Komünist Partisi (YKP) bu gerekçeyi reddetmektedir. Hem milliyetçiliği, hem de kozmopolitliği reddetmektedir ve azınlık ya da çoğunluk olmasına bakmaksızın halk tabakalarına, yoksul köylülere, işsizlere ve işçilere hitap etmektedir. Çünkü sorunları ve ihtiyaçları ortaktır ve AB tekellerinin siyasi hattı onların ortak düşmanıdır. Yalnızca ortak mücadeleyle bu düşmana karşı çıkılabilir. İşçiler, azınlıkların ve çoğunlukların yoksul halkları bu gelişmeler üzerine düşünmelidir. Milliyetçilik ya da kozmopolitliği güçlendiren odakları desteklemekten kazanacakları bir şey yoktur. Bölgedeki halk kesimleri için sınıfın birliği hattı, AP ve yerel seçimlerde YKP’nin desteklediği listeleri güçlendirmekten geçer. AB, sermaye ve onun politik temsilcilerinin oluşturduğu ortak düşmana karşı ulusal ya da dinsel kökenine bakmaksızın işçilerin mücadelesi güçlendirilmelidir.