Hükümet Genel Sekreteri P.Baltakos kendini anti-komünist olarak ilan etti. Panagiotis Baltakos’un “anti-komünist misiniz?” sorusuna yönelik verdiği cevap şu şekilde: “Tabi ki anti-komünistim, ben böyle doğdum, böyle büyüdüm ve böyle öleceğim”. Ve ekliyor “hiç bir yerde başarılı bir şekilde hayata geçirilememiş komünizm takıntısı ülkeye zarar verdi”
Tabi ki P.Baltakos, Yunanistan Komünist Partisi’nin, kendi faaliyetlerine, duruşlarına ve ideolojilerine katılmadığını biliyor. Bunlar doğru ya da yanlış iftira atmaktan kaçınmayan ve Yunanistan Komünist Partisi’ne şiddet uygulayanlardır.
Gayet iyi bilindiği gibi, Yunanistan ve Yunan halkı bahsettiği gibi komünizmden yara almadı ama onların bize sunduğu çürümüş sömürü sistemleri halka zarar verdi. Hatta anti-komünistlere acı çektirildi. Tutuklamalar, yargılamalar ve idamlarla bu acıları çektirdiler.
Kesinlikle P.Baltakos, 1967-1974 yılları arasındaki 7 senelik diktatörlüğü ve 1936-1940 yılı arasındaki Metaksas diktatörlüğünün anti-komünistlerinin, komünizmi yok etmek ve militanların direnişlerini işkenceyle, tutuklamayla ve idamla bitirmeye çalışmasını bilmeyecek değil. Nazilerin suç çetesi Altın Şafak da anti-komünist. Burjuva parlamenter demokrasisi emekçilerin ve halkın hareketlerini sindirmek ve büyük sermayedarların yararına karar alabilmek için tepkilerini sönümlendirmek için anti-komünizmini açık bir şekilde ifade ediyor.
Ancak bu açıklama münferit değil. Sağlık Bakanı A. Georgiadis “komünistler beni hasta ediyor” diyerek açıklamada bulundu. Tam o sırada Dış işleri Bakanı yardımcısı K.Gerontopoulos Nazi ve milliyetçilerin içinde yer aldığı Ukrayna’daki yeni hükümetle müzakere ediyordu ve o da Stalin’in “katliamlarını” hatırlattı!
Hükümetin terbiyesiz, kaba ve ilkel anti-komünist kadrolarının pratikte yaptıkları insanların haklarını gasp etmek ve tekellerin çıkarlarına hizmet etmek için el ele verip emekçi halkın hareketlerine saldırmak, tarihte böyledir. Bu gösteriyor ki hükümetin endişesi, emekçilerin, halkın geniş kesimlerinin ve gençliğin büyük çoğunluğunun siyasi kimlikleri ne olursa olsun YKP’nin yeri doldurulamaz rolünü takdir etmelerinden, güvenmelerinden ve umut olmalarından kaynaklanıyor.
Aynı zamanda gazeteci G.Pretenteris bu olayla ilgili olarak “2014 yılında eğer birinin komünist ya da anti-komünist olması üzerine tartışıyorsak, putları kıranlar ya da puta tapanlar haklılardı. Öyle ya da böyle bu mesele küresel bir şekilde 25 yıl önce çöktü”dedi.
Yine de durum buysa peki neden Avrupa Birliği’nin (AB) anti-komünist mutabakatı tekrar tekrar oylanıyor? Niçin 1940lardan beri Sovyetler Birliği, Stalin karşıtı anti-komünist TV programları var? Neden anti-komünizm okulların müfredatına AB direktifleriyle bu kadar nüfuz etmiş? Niçin endüstriyel romanlar, filmler anti-komünist içeriklere sahipler? Basitçe söyleyelim, çünkü paralarını harcayabilecekleri başka bir şeyleri yok.
Tabi ki yok, çünkü komünizmin hayaleti hala kapitalizmin kabusları. Çünkü canavar ölmedi. Burjuvazi kendi tarihinden bunu öğrenemedi. Fransız Devrimi, 1815’te henüz yolun başındayken boğularak Kutsal İttifak’ın zeminini yarattı, ama 1848 devrimi Avrupa’yı sildi süpürdü...