İş ve sosyal-güvenlik haklarının kalıntıları üzerinde “fırtına bulutları” toplanıyor. Hükümet ve kredi verenlerin Troykası ( AB-IMF-Avrupa Merkez Bankası) aşağıdaki kapsamlı değişiklikler üzerinde anlaşmaya vardılar ve programladılar:
2016’ya kadar işveren katkı payını %3.9 daha azaltılması, ki sosyal güvenlik fonunun gelirinde yıllık 800 milyon euro bir açığa sebep olacaktır. Sonuç olarak, sosyal güvelik sisteminin “sürdürülebilirliği” adı altında bir sonraki anti sosyal güvenlik yasası tartışılmaya başlandı bile.
2102’de çıkarılan bir yasayla “donma” sonrası uygulanmaya başlanan her 3 yıldan sonra maaşlardaki düzenli artışında indirime gidilmesi (Yunanistan’da çalışılan her 3 yılın sonunda toplu iş sözleşmesine bağlı olarak otomatik artış yapılır). Aslında, tamamen feshedilmesinin yolu açılıyordu. Aslında, bu ücret artışlarında indirime gidilmesinin asıl sebebi uzun dönem işsizliğin korunma altına alınması içindi(!) çünkü küçümseyerek bunu kabul edenler daha ucuza gelecekti, henüz hiç bir ücret almamış genç işçilerle kıyaslanacakları bir iş aradıklarında daha fazla rakabet içinde olacaklardı. Hükümet ve Troyka uzun dönem işsizleri “özel maaş” ile işe alınacağı bir refomu planlamaktalar, bu da bugün uygulanan gelirlerle kıyaslandığında her 3 yılda en az %50 indirime neden olacak.
Toplu işten çıkarmanın serbestleşmesi. Hali hazırda buna karar verildi, uygulama yolu aranıyor.
Sendikaların greve çağrı yapmasının çerçevesini daraltan ve hatta işverenin “lokavt” hakkını yasallaştıran bir yasa teklifi masada duruyor.
Bu önlemler sadece” mali ayarlamalar” ile ilişkili değildir, iddiaya gore Yunan hükümetlerinin yabancı bankalarla imzaladığı muhtıraların temel hedefidir ve esas olarak emek piyasasındaki yeniden yapılanmalarla ilgilidir. Hedefleri, emek gücünü sermaye grupları için ucuzlatmaktır. Özel sector kriterlerine sahip sosyal güvenlik sistemi bu doğrultuda işler.
Buna ek olarak, sendikaların hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasının amacı işyerlerinde ölüm sessizliğinin empoze edilmesi ve büyük sermayenin içsel yeniden yapılandırmaya gerek kalmadan sadece kar ktirteri göz önünde bulundurarak hisselerin tamamını almasının, kapanış yapmasının ve sermayeyi başka aktivitelere aktarmasının önündeki engelleri kaldıracak işten çıkarmayı serbest bırakmaktır.
Emek ilişkileriyle sosyal güvenlikle ilgili alınan önceki önlemlerin yanı sıra bu önlemler Troyka’nın telkini değildir. Bunlar AB ve Yunanistan’daki büyük sermayenin rekabet gücünü artırmak için tarihsel talebidir. Kriz döneminde bu talepler yoğunlaştı fakat toparlanma aşamasında da durmayacak ve ya azalmayacaktır. Aksine, tekelleşmiş grupların rekabetini korumak adına çarpılarak artacak ve açıkça tekrar kriz girmeyecektir. Hiç bir biçimde unutmamalıyız ki, açıkça hepsinin de paylaştığı, karlarını artırmak amacıyla ilk kez emek ve sosyal güvenlik haklarına “büyüme” hedefiyle saldırdılar.
AB ve kapitalist gelişim yolu işçi sınııfı ve diğer toplumsal katmanlar için bir “giyotin”dir. Buna uygun bir tepki olmalıdır.Alarm her yerden duyulmalıdır. Işçiler işyerlerinde uyanık olmalı ve işçi hareketinin yeniden toparlanması için eylemlerini güçlendirmelidirler. AB’ni destekleyen partiler, tekellerin Avrupa Birliği’ni tek yol olarak ve yağmacıların ittifakını insanlığın yararınaymış gibi göstermeye çalışıyorlar, onlara seçimlerde bunun bedeli ödetilmelidir. Mayıs seçimlerinde güçlü bir KKE gerekiyor. Bu nedenle, işçi sınıfı mücadelesi geliştirilmeli ve işçilerin kendi ürettikleri “pasta”nın bir dilimini değil, bütün”pasta”yı hatta pastanın üretildiği “fırın” ı istediği örn. Üretim araçlarını istediklerini gösteren adım atılmalıdır.